2 Ekim 2010 Cumartesi
SINAVLARDA BAŞARI ÜZERİNE TAVSİYELER
Gönderen LÜTFİ zaman: 02:03 0 yorum
Etiketler: 2011 ygs ve lys SBS LYS YGS SINAV
28 Nisan 2010 Çarşamba
LYS'DE BAŞARMAK İÇİN...........
Başlamadan önce, başarının göreceli ve çok boyutlu bir kavram olduğunu itiraf etmeliyim. Çoğumuz işkoliğiz ve başarıyı çok dar anlamıyla, arkadaş olarak başarılı, hayattan keyif almakta başarılı, kişisel gelişimde başarılı olarak tanımlıyoruz. Programdan atılan öğrencilerin, kendilerini başka alanlarda başarıya götürecek ilham perilerini dinlediklerinden gizli gizli şüpheleniyorum. Neyse, bu kısa yazının amacı, bilim eğitiminde başarılı olan öğrencilerin çalışma alışkanlıklarının ve genel olarak hedeflere yaklaşımlarının aktarılmasıyla sınırlıdır.
Düşüncelerimi, başarıya ilişkin "on üç kural" olarak berraklaştırmaya çalıştım. Bunların hiçbiri kesin değil. Kişisel olarak ben, bu kuralların birini ya da daha fazlasını her gün ihlal ediyorum. Ama kurallara uyduğumda, uymadığım zamanlara nazaran işlerin çok daha iyi gittiğini fark ettim. Aynı zamanda, öğrencilerin bu kurallardan ne kadar fazlasına uyarlarsa, başarılarının da o kadar arttığını fark ettim.
Kural 1. Sadece sonucu değil, süreci de önemseyin
Çok azımız birden bire başarılı olmuşuzdur. Çoğunlukla küçük parçalar tırtıklarız ve parçalar teker teker yerlerine yerleşirler. Becerilerin ve bilgilerin, beklenmedik şekillerde birleşmeleri gibi, küçük gibi görünen şeyler sonunda çok önemli olabilirler. Hangi davranışlarımızın, belirli bir zamanda kariyerimize ne gibi katkılar sağlayacağını yordamak mümkün değildir.
Bu, bir sorun yaratır. Eğer başarı, bir sonuç olarak çok önemliyse, genellikle bizi o başarıya ulaştıracak olan süreci önemsemeyiz. Mesela bir hocanın, "ilgisiz" bir entellektüel alanla ilgili ilginç bir konu ortaya attığını düşünelim. Eğer öğrenci, daha çok elde edeceği sonuca odaklanan bir öğrenciyse, entellektüel olarak kendini konuya kapatma eğiliminde olacağı için, bu konuda daha sonra önemli olabilecek bazı şeyleri öğrenme fırsatını kaçırmış olacaktır.
Başarılı öğrencilerde, bu gibi durumlara açık olmalarından ve genel olarak işi önemseme eğilimlerinin bir sonucu olarak, nitelikteki tutarlılıktan kaynaklanan bir zenginlik gözlenir. Başarılı profesyonellerin çoğu, alanla ilgili geniş bir yelpazedeki konuları önemserler ve görevin taşıdığı değeri vurgularlar. Her zaman sonuca doğru ilerlerler ama sürecin değerini unutmazlar.
Bunun için tercih ettiğim bir kelime var: Oyun. Bu kelimeyi, görevi önemsiz göstermek için kullanmıyorum. Bunu, davranışı sürdüren ve kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayan sonuçların kaynağına işaret etmek için kullanıyorum. Bir gazete tartışma grubuna gitmenin, bir toplantıya katılmanın ya da araştırma yapmanın en geçerli nedeni, oyunu profesyonel olarak oynamaktır. "En iyi" yol budur, çünkü kalite sürecine bir oyuncu gibi katılım genellikle hemen mümkün olabilir.
Bu faaliyetlerin somut sonuçları (örneğin iş, para, prestij, övgü) elde edildiğinde, eğer elde edilirse, küçük, ince ve gecikmiş olabilir. Eğer faaliyetlerinizi sürdürmek için bu sonuçlara güvenecek olursanız, yaptıklarınızdan vazgeçmeniz işten bile değildir.
Jay Gould, kişinin entellektüel oyunu ciddiye almasının sonucunda ne olacağına ilişkin iyi bir örnektir. Evet, o bir paleontolojisttir. Ama aynı zamanda kendisi, psikoloji, beyzbol, mimari ve aydınlanma çağının insanlar için anlamıyla ilgili çok güzel yazılar da yazmıştır. Onun akademik oyundan çok keyif aldığı açıktır. Bütün oyunlarda olduğu gibi, kurallara uyar; yani delillerini bilir. Çalıştığım en iyi öğrenciler, sabah 3´e kadar bir yerel grup için hazırladıkları sunumu düzeltmeye çalışan ya da benzeri şeyler yapan insanlardı. Olayı genel olarak değerlendirirseniz , aslında yaptıkları iş çok da önemli değildi ama onlar, o görevin kendisini önemli görüyorlardı. Asıl önemli olan nokta, aynı özeni komik bir şiir yazarken de, bilim felsefesinin pek de önemli olmayan bir konusunu tartışırken de göstermeleridir. Stephen Jay Gould´un da böyle bir öğrenci olduğunu tahmin ediyorum.
Kural 2. Konuşun ve yazın - bunu çokça yapın
Bilim, sözel bir iştir. Başarılı bilim adamları konuşmalı, yazmalı, ikna etmeli ve tartışmalıdır. Profesyonel sözel davranışta beceri kazanmanın tek yolu onu uygulamaktır. Sınıfta konuşun. Sohbetlerde konuşun. Koridorlarda konuşun. Dinleyin ve cevap verin. Varsayımlarda bulunun ve düşünün.
Tartışın. Düşünceleri paylaşın. Eğer söyleyecek bir şeyiniz olduğunu düşünüyorsanız, söyleyin. Söyleyeceğinizin söylemeye değip değmeyeceğinden emin değilseniz bile söyleyin. Kronik korku dolu sessizlik, genç bir bilim adamının en kötü düşmanıdır ve bu, şaşırtıcı derecede yaygındır. Bölümümüze aldığımız olağan üstü parlak öğrencilerimizin en az yarısı sınıfta çok nadir konuşurlar ve bu, eğer devam ederse, feci şeylerin habercisidir.
Bazen düşünme sessizliğinin iyi birşey olduğu tabii ki doğrudur. Ne zaman dinlenmesi gerektiğini ve ne zaman konuşulması gerektiğini ayırdetmeniz gerekir. Ama doğrusu bir gevezeyi susturmak, bir dilsizi konuşturmaktan çok daha kolay olduğundan, ayırdetmeyi öğrenmeye, bu skalanın geveze ucundan başlanırsa daha kolay olacaktır.
Aynı şey yazıda da geçerlidir. Kolayca yazabilmek deneyimlerle gerçekleşir. Ama öğrencilerin çoğu bu "deneyimlerin" okumayı, düşünmeyi, taslak çıkarmayı ya da planlamayı içermesi gerektiğini düşünüyorlarmış gibi görünüyor. Onlar da önemli ama profesyonel yazına hakim olabilmek için yazmak gerekir. Kelimeleri kağıda geçirmeniz ve onları da başkalarına sunmanız gerekir.
Bunu yapmanın birçok yolu var. Mesela sınıf ödevi olarak birşey yazarken, onu yayınlayacakmışsınız gibi yazın ve sonra da yayınlamaya çalışın.
Kural 3. Kolaylıkla evet deyin ve yapın
Kariyerinizin başındayken kendinizi değişik şeylere maruz bırakın. Repertuarınızı genişletin. Biri iyi bir projeden bahsedince "haydi yapalım" deyin. Eğer biri bir proje için sizden yardım isterse evet deyin. Sonra da yardım edin. Sizden beklenenden fazlasını yapın. Eğer sizden bir bilgisayar programı geliştirmeniz bekleniyorsa, bunu sonraki hafta yerine hemen ertesi gün hazırlayın ve programa değişik sesler de ekleyin. Eğer sizden laboratuvarı düzenlemeniz istendiyse, bunu ayrıntılı ve itinalı bir şekilde yapın.
Kural 4. Başkalarıyla çalışın ve kolayca paylaşın
Başkalarından çok şey öğrenebilirsiniz. Sizin ilerlemenize yardımcı olurlar ve size yeni şeyler öğretirler. Yani işbirliği yapın. Takımlar oluşturun. Bir ağ kurun. Talep ettiğinizden daha fazlasını verin.
İşbirliğini engelleyen şey, katacağınız hiç birşeyin olmadığını düşünmeniz ya da (daha kötüsü) başkasının sizden daha kazançlı olacağını düşünmenizdir. Başkasının daha kazançlı olması mümkündür ama bunun engellenmesinin hedeflenmesi işbirliğini öldürür. Yazar adlarının sıralanması konusunu zamanı gelince düşünün ve zamanı gelince de bu konuda rahat olun. Olaya geniş bir perspektiften bakacak olursanız, ikinci yazar yerine üçüncü yazar olmanız fazla birşey fark ettirmez.
Benzer bir şekilde, eğer başkaları sizin düşüncelerinizi kullanacak olursa, başkalarının size öğrettiklerinden faydalanabilirseniz, o düşünceyi ürettiğiniz gibi bir sürü başka düşünce de üretirsiniz.
Kural 5. Sözlerinizi tutun
Bu en önemli kuraldır. Bu kural, başarılı öğrenciyi başarısız öğrenciden en iyi ayıran kuraldır; ama, kuralı uygulayana kadar değeri anlaşılmaz. Bu nedenle verdiğiniz sözü tutmanın mutlaka bir yolunu bulun. Bir program hazırlayın, ölüm-kalım meselesi yapın, büyükannenizin fidyesi olarak düşünün. Yapın. Tabii ki kimse her zaman verdiği sözü tutmaz. Tamam, o zaman, tutmadığınızda geri dönün ve kesinlikle tutun. Ben hemen hemen her gün bunu ihlal ediyorum ama yine de sözümü tutmak için bir savaş veriyorum.
Kural 6. Köpekler bile hiç kendi yataklarına işemezler
Bir anlamda, başarının sonucu esas olarak sosyaldir: İnsanlar sizinle ve çalışmalarınızla ilgili olumlu şeyler düşünürler. Ama hepimiz başarısızlıktan korkarız. Öğrencilerin omuzlarında, bağımlılık ve bir dereceye kadar güç sahibi olmamayla karışık fazladan bir yük vardır. Alaycı olma, eleştirme, paranoya, dedikodu ve bunun gibi şeyler, bu korku ve yükle başa çıkmada berbat yollardır. Mesela öğrenciler, kendi aralarında programları veya hocaları ile ilgili şikayetçi olurlar. Ama birşeyler yapılabilecek ortamlarda bu şikayetlerini açıkça dile getirmezler. Hepiniz, işlerin kötü gittiği, kimsenin bu standartları karşılayamayacağı, hocaların da zaten ahmak oldukları gibi konularda hemfikir olduğu bir grup oluşturmaya başlarsınız (mesela burslu öğrenciler olarak). Sonuç şudur: (a) başarının sosyal faydalarından çok az yararlanılır (sözel olarak destekleyici bir grup) ama başarı görülmez, (b) daha büyük, sözel bilimsel grubun ve içinde yer aldığınız programın kontrolü azalır, © haklı olarak o programda kendinizi kötü hissedersiniz. İşe yaramayan şeylerin desteklendiği sosyal bir grup oluşturursunuz. Bu, iyi hissettirir ama hiç bir yere götürmez.
Bu sürecin bir çok öğrencinin eğitimini mahvettiğini gördüm. Bazen bir ya da iki yıl sonra olan bitenin farkına varıp kendilerini bundan çekerler, bazen de programı bırakırlar. En trajik olanlarsa, eğitimlerine isteksizce (ama gizli ve haklı bir öfke ile) devam edenler ve yıllar sonra fırsatları kaçırdıklarını fark edenlerdir. Çözüm sadece, bunu yapmayı reddetmek, başkaları sizi bunun içine çekmeye çalıştıklarında arkanızı dönüp gitmek ve kariyerinizle ilgili olarak sorumluluk almaktır. Sonuçta köpekler bile hiçbir zaman kendi yataklarına işemezler.
Kural 7. Kendi gücünüzü tanıyın ve ona göre davranın
Size inanılmaz birşey söyleyeyim: Çok farklı bir alana geçebilirsiniz. İyi iş çıkartmış olmak için abartılı miktarlarda paraya ve zekaya sahip olunması gereken alanlardan bahsetmiyoruz. Burada genç ve ulaşılabilir, herkesin değişiklikler yaratabileceği alanlardan bahsediyoruz. Gerçekten başarısız olan bir öğrenci ya bundan korkarak geri çekilecek (bkz. Kural 6) ya da ulaşılmaz hayaller peşinde koşacaktır. Başarılı öğrenci ise kendi gücünü tanır ve onu ortaya koymak için kararlı ve büyük bir çaba harcar.
Nelson Mandela, bir açılış konuşmasında benim çok sevdiğim bir noktaya parmak bastı:
En derin korkumuz, yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan şey karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize "ben kim oluyorum da çok parlak, muhteşem, yetenekli, şaşırtıcı oluyorum?" diye sorarız. Aslında siz kimsiniz de bunların hiç biri DEĞİLSİNİZ? Siz, tanrının çocuklarısınız. Küçük işlerle oyalanmanız dünyanın bir işine yaramaz. Etrafınızdakiler güvensiz hissetmesin diye kendinizi çekmenin hiçbir zekice tarafı yok. Biz, tanrının içimizdeki pırıltısını açığa çıkarmak üzere dünyaya geldik. Bu pırıltı sadece bazılarımızda değil, her birimizde mevcuttur. Ve biz, ancak kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, başkalarının da aynı şeyi yapmasına imkan sağlayabiliriz. Biz kendi korkularımızdan kurtulup özgürleştikçe, varlığımız başkalarını da özgürleştirir.
Kural 8. Kendi sınırlarınızı tanıyın ve ona göre davranın
Bu gezegende ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz. Kaç yılınız olursa olsun, zaman, kesinlikle kısıtlı. Öğrencilerime, bu durumun araştırma alanında farkına varıp hem eğlenceli hem de önemli çalışmalar yapmalarını söylerim. Mesela bazen zayıf öğrenciler, sanki yaratabilecekleri en iyi şey oymuş gibi (bkz. Kural 7) ya da çok zamanları varmış gibi, başka birinin literatürde yapmış olduğu bir araştırmanın, ufak tefek değişikliklerle tekrarı olacak fikirlerle geliyorlar. Bu durumda öğrencilere şunu sorarım: Ölene kadar sadece iki ya da üç araştırma yapma şansınız var. Bunlardan birini bu araştırmayla harcamak ister misiniz? Başarılı öğrenciler, zamanlarını bir değişiklik yaratmak için kullanırlar.
Kural 9. Sizden daha iyi olanlarla iletişim ağı oluşturun
Öğrencilerde, kendilerinden daha tecrübeli ve çok başarılı profesyonelleri, iki hatalı şekilde düşünme eğilimi vardır: Onları ya kusursuz ve ulaşılmaz ya da bir kenara atılması gereken dinozorlar olarak düşünürler. Genellikle başarısız öğrenciler ilk hataya, başarılı öğrencilerse ikinci hataya düşerler. Ama en çok işe yarayan bakış açısı, onları çabalayarak ve ter dökerek saygınlık kazanmış, birşeyler öğrenilebilecek insanlar olarak görmektir. Birkaç istisna dışında, tanınmış profesyonellerin hepsi sevilesi, çok çalışan ve zeki insanlardır. Bu, şaşırtıcı birşey değildir, çünkü eğer öyle olmasalardı, tanınmış olmazlardı. İnsanlar aptalların başarısız olmalarını sağlamaya çalışırlar ve aptal ya da tembel insanlar çok nadir olarak zamanın sınavından geçebilecek düşünceler üretebilirler. Başarılı öğrenciler, başarılı insanlar tanımak isterler; onlarla konuşmak, etkileşime girmek ve onları dinlemek isterler. Bir düşünce diyaloğuna girmek isterler. Başarısız öğrencilerse çok korkarlar, ilgilenmezler ya da sadece gösteriş yapmak isterler.
Alanın önde gelen isimlerini tanıyın. Konuşmalarını dinleyin. Kokteyl partilerinde onlarla konuşun. Onlara yazın. Eğer uygun olursa, kendi çalışmalarınızı onlara yollayın. Hoş, zeki ve çalışkan insanlar, kendilerinden birşeyler öğrenmek için en iyi insanlardır.
Bu ağ, düşünceleriniz için bir arena oluşturmanıza yardım edecektir. Başarılı öğrenciler, entellektüel bağlantılarını oyun oynamak için bir fırsat yaratma yönünde kullanma eğilimindedirler. Mesela henüz eğitimlerinin başında olan öğrenciler bile bir sempozyum düzenleyip buna katılabilirler. Eğer tanınmış kişilerin sizin sahnenizde oynamalarını sağlayabilirseniz bu, sizin konuşmanızı daha iyi bir hale getirecektir. Sonuçta yapmanız gereken tek şey iyi bir atış yaparak düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak üzere bir ağ kurmak.
Kural 10. Doğrularınızı koruyun
Anonim söylemler bize, öğrencilerin okulda bir dönem kopya çektiklerini söylerler. Bu belki bir sınavdan geçebilmek içindi, belki de bir ödevden daha yüksek not alabilmek içindi. Şu anda eğitim gören öğrenciler, bilimin bu tür şeylerin üstünde olduğunu biliyorlar ama biz, onları kopya çekmeye yönelten, insanoğlunun gerçekleri ile ilgili çok az kafa yoruyoruz; bunun yerine olanları "ahlaklı" kılmaya çabalıyoruz. Bilimde sahtekarlık çok nadir olarak konu edildiği için öğrenciler, araştırmada sahtekarlık yapmanın aslında ne kadar sapkın bir eğilim olduğunu fark etmezler.
Özellikle başarılı olmak isteyen insanlar hatalı veri oluşturmak üzere değiştirmeler yapmak ya da sahtekarlıklar konusunda zan altındadırlar. O makaleyi yayınlatmak ya da şu ödülü kazanmak için uçlardaki birkaç veriyi atmak ya da veriler toplandıktan sonra önemli bir kriteri iptal etmek cazip gelir. Genellikle bunu açıklayabilirsiniz ama gri ödünlerin gölgesi, siyah ve beyaz sahtekarlığa yol açabilir. Bu şekillendirme işlemi nedeniyle çok başarılı kariyerlerin yok olduklarını gördüm.
Buna bir önlem olarak, sonuç yerine süreç üzerinde odaklanmak faydalıdır (Kural 1). Köşelerin törpülenmesine neden olabilecek içsel baskılara, özellikle sonuca odaklanmış olma durumuna dikkat edin. Mesela hiçbir zaman "x´i göstermek" için bir çalışma yapmayın. Eğer böyle bir ifade kullandığınızı fark ederseniz, hemen kendi kendinizi düzeltin. O ifadeyi "x´in öyle olup almadığını görmek" olarak düzeltebilirsiniz. Belli bir sonuca ulaşmak isteme ya da haklı çıkma isteği, sizin düşmanınızdır. Bulma isteği, sizin dostunuzdur.
Bir an için işin diğer bir önemli yanı olan bilim tüketicileri yerine öğrenci bilim adamlarına odaklanacak olursak, bilimsel sahtekarlığın en vahim sonucu aslında yok olan kariyerler değildir-sonuçta sahtekarların çoğu paçayı kurtaracaktır. Bunun bedeli şudur: Doğrularınızı azıcık bile çiğnerseniz, yaptığınız faaliyetin, sizin için daha zayıf bir içsel pekiştireç haline geldiğini görürsünüz: Her zaman bu böyle olmuştur. İş oyun olmaktan çıkar, diğer uçta birşeyler ifade etmeye başlar. Bu durumda, bilim artık eğlenceli değildir.
Kural 11. Mutluluğunuzu ve huzurunuzu koruyun ve sürdürün
Başarılı öğrenciler kendilerine güvenirler. İlle de güvenli hissederler demek istemiyorum. Mutluluklarını takip ederler demek istiyorum: Kendilerine karşı dürüsttürler. Bu, kendine güvendir. Eğer tuhaf bir ilgiler karışımına sahipseniz, birisi ilginizi daha güvenli bir noktada odaklamanız gerektiğini söylese de vazgeçmeyin, bu sizi yeni ve heyecan verici birşeye götürebilir. Riske girin. Eğer bu durum sizi endişelendiriyorsa, kendinize küçük bir güvenlik ağı oluşturun; fakat, size önemli gelen şeyi çiğneyip geçmeyin. Bu çiğneyişi çok ağır ödersiniz çünkü bu, sizin bilimsel eğlence pusulanızı kaybettirir. Bir pusulanız olmadan kaybolabilirsiniz.
Kural 12. Kolayca hayır deyin ve dediğinizi yapın
Kariyeriniz ilerledikçe, doğal olarak odaklanacaksınız. Kaliteyi elde tutmanın tek yolu budur. Odaklandıkça, hayır demeyi öğrenin. Öncelikler belirleyin. Onlara uyun. Ben hala bu kuralı öğreniyorum (aslında bunu ne kadar yaparsam, talepler ve dikkatte dağılmalar da artıyor, böylece Kural 5´in %100 olabilmesi için, Kural 12´ye asla yeteri kadar sahip olamıyorum).
Kural 13. Mektuplarınızı açın, telefonlara cevap verin, masanızı temiz tutun
Tamam, tamam. Her kurala uyulamayabilir.
Gönderen LÜTFİ zaman: 14:10 0 yorum
Etiketler: LYS; 2010 LYS;LYS 2010;öss 2009;öss 2010; öss'ye hazırlık; öss'ye son iki ay kala ne yapmalı; öss ;
20 Ocak 2010 Çarşamba
ÜNİVERSİTE SINAVINDA NELER DEĞİŞTİ
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, yeni sınav sistemini anlattı. Yarımağan, çom şey değişti iddialarına ise karşı çıktı.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, “Üniversiteye giriş sınavında aslında çok şey değişmedi, ben içerik açısından hiçbir şey değişmedi diyorum” dedi.Yarımağan, Karabük Üniversitesi Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz Konferans Salonu'nda lise öğrencileri, rehber öğretmenler ve okul müdürlerine yeni sınav sistemi hakkında bilgiler vereceği toplantı öncesi gazetecilere açıklamalarda bulundu.Yeni sınav sistemiyle ilgili bilgilendirmelerde bulunduğunu, şimdiye kadar 10 kentte benzer toplantıları düzenlediğini ifade eden Yarımağan, şöyle konuştu:“Sınavla ilgili bizim için bilinmeyen yok ama insanların kafasında bazı soru işaretleri kalabiliyor. Onları yanıtlıyoruz. Üniversiteye giriş sınavında aslında çok şey değişmedi, ben içerik açısından hiçbir şey değişmedi diyorum. İçeriği aynı, bir uygulama farklılığı var. İşte bir sınav yerine üç sınav, daha fazla soru, herkes kendi ilgilendiği alanlara girecek. Soru kitapçıklarını ayırıyoruz. Değişikliklerin hepsi uygulamayla ilgilidir. Amacımız da seçme ve yerleştirmeyi daha iyi yapabilmektir.”ALAN DIŞI YERLEŞTİRMELERProf. Dr. Yarımağan, alan dışı yerleştirmelerle ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu'nun aldığı karar gereği katsayıların birbirine çok yaklaştığını belirterek, şöyle devam etti:“Böyle olduğu için de alan dışı programlara yerleşme eskisine göre çok kolaylaştı. Örneğin, sosyal bilimcinin fen bilimlerindeki programa girmesi veya endüstri meslek lisesi çıkışlı bir adayın hukuk fakültesine girmesi gibi alan dışı her yer için bu durum geçerli. Bu sadece meslek lisesi olayı gibi değerlendiriliyor ama aslında diğer liseliler de için de var. Düzenlediğimiz toplantılarda öğrencilere ve rehber öğretmenlere yönelik eğitimlerimizde kılavuzda olan bilgileri özetleyerek anlatıyoruz. Belirli yerlerini vurgulayıp yorumlar yapıyoruz.”MÜFREDATA DAYALI SINAVProf. Dr. Yarımağan, bilgilendirme toplantısında sunum eşliğinde yaptığı konuşmada, öğrenci yerleştirmesinin 1974'ten sonra merkezi sistem tarafından yapıldığını, söz konusu tarihten itibaren de daha iyi olması için sistemde belli değişiklikler gerçekleştirildiğini söyledi.Sınavla ilgili 2010'da da belli değişiklerin yapıldığına dikkati çeken Yarımağan, şunları kaydetti:“Bunların amacı seçme ve yerleştirmeyi daha iyi yapmak, üniversitede her yüksek öğrenim programına, adaylardan başarı oranı en yüksek olanları göndermeye çalışmaktır. Sınavda en temel değişiklik 1998'de yapıldı. Bu değişiklik, lisenin belirli sınıfından sonraki yıllarda okutulan derslerin sorulmamasıydı. Sadece ortak müfredata dayalı bir sınav yapılmasıydı. Bu sistem 2005'e kadar uygulandı. Sistemin bazı sakıncaları görüldü. En büyük sakıncası 'nasılsa üniversite sınavında sorulmuyor' diye lisede okutulan derslere öğrencilerin yönelmemeleri oldu. Bu durum öğrencilerin üniversiteye bilgi açısından yetersiz gelmelerine yol açtı. Bu çok ciddi sorundu. Bunu gidermek için 2006'da lisenin son sınıfına kadar olan dersler de sınavlarda sorulmaya başlandı. 2010'daki uygulama da bunun devamı gibidir. Müfredat değişikliği 2006'da yapıldı. 2010 yılında yapılacak, sadece bunun uygulamasıdır.”Yarımağan, öğrenci ve öğretmenlerin sorularını yanıtlayarak, sunum eşliğinde yeni sınav sistemiyle ilgiler bilgiler aktardı.
ALINTIDIR..
Gönderen LÜTFİ zaman: 12:53 0 yorum
Etiketler: öss 2009;öss 2010; öss'ye hazırlık; öss'ye son iki ay kala ne yapmalı; öss ;
2 Kasım 2009 Pazartesi
Teknoloji Fakülteleri Açılacak
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, üniversitelerden beklentilerinin, ülkenin ekonomisine katkı sağlayacak faaliyetlerde bulunmaları olduğunu söyledi.
-MESLEK YÜKSEK OKULLARININ MÜFREDATI
YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, yaptıkları önemli değişikliklerden bir tanesinin de mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılandırılması olduğunu, burada meslek yüksek okulları ve teknoloji fakülteleri olmak üzere 2 ana eksen üzerinde çalışmaları yürüttüklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
’’Bu konudaki çalışmalar, tasarı halinde. Meslek yüksek okullarında 2 yılı sabit tutarak sömestr sayısını 6’ya çıkardık. Öğrenci 6 sömestrin 3’ünü okulda teorik derslerde, diğer 3’ünü de sanayide çalışarak geçirecek. Bu sanayide çalışma işini garantiye almak ve çok daha ciddiye alınması için öğrencilere çalıştıkları süre içinde asgari ücretin bir bölümünü vermeyi, onları sigorta ettirmeyi düşünüyoruz. Belki bundan daha da önemli olan meslek yüksek okullarındaki her bir program için 3 kişilik danışma kurulu oluşturmayı düşünüyoruz. Bu kurullar okul müfredatının gerçek hayattaki mesleklerle ilişkisini kurmakta işe yarayacak. Bu insanlar 1-2 defa okulda toplanarak müfredatları gözden geçirecek ve müfredatın kendilerinden istenen nitelikte elemanları yetiştirip yetiştiremediğine karar verecek ve yetiştirmiyorsa değişiklik isteyecekler. Bu başka ülkelerde başarıyla uygulanan bir yöntem, bunu ülkemizde de uygulamaya çalışacağız.’’
Bu okullara girişlerin sınavsız olması nedeniyle prestijlerinin neredeyse sıfıra yakın olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özcan, şunları söyledi:
’’Bu okulları derhal bu durumdan çıkarmalıyız. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu teknik elemanları derhal yetiştirmeliyiz. İstediğimiz nitelikte ve sayıda olmak koşuluyla ekonomimize ve ülkemize katkıda bulunmalarını sağlamalıyız. Bunu yaparsak Türkiye’nin çarkının döneceğine ve ülkenin kalkınacağına inanıyoruz.’’
Birkaç defa açılmak istenen, ancak başarılı olunamayan teknoloji fakültelerini açmak istediklerini belirten Prof. Dr. Özcan, şöyle dedi:
’’Bu fakülteler, bir çeşit mühendis yetiştiriyor. Ama bunlar diğerlerinden farklı olarak, işçilerle beraber çalışacak, işin bizzat yapılışında katkıda bulunacak mühendislerdir. Bunlara yurdumuzda çok ihtiyaç vardır. Gerçekten iş adamlarının dile getirdiği eleştirilerin pek çoğu teknik elemanların bulunamadığıdır. Haklılar.’’
Üniversiteler arasındaki işbirliğini artırmak, öğretim üyesi zenginliğini yaymak ve paylaştırmak için Farabi Değişim Programı hazırladıklarını bildiren Prof. Dr. Özcan, bunun esaslarının internet sayfalarında yayımlandığını, ilk müracaatları aldıklarını bildirdi.
Gönderen LÜTFİ zaman: 12:26 0 yorum
Etiketler: ÖSS 2010 TARİHLERİ;ÖSS LYS;YGS;
19 Ekim 2009 Pazartesi
İŞTE ÖSS TARİHLERİ
Gönderen LÜTFİ zaman: 12:59 0 yorum
Etiketler: ÖSS 2010 TARİHLERİ;ÖSS LYS;YGS;
13 Temmuz 2009 Pazartesi
2010 LYS TERCİHLERİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
İyi bir şekilde hazırlanmış tercih listesi,
sınavda başarılı olmak kadar önem taşıyor.
Şimdi sırada, meslek ve kariyer yaşamında
ilk adım olan tercihler var.
SEVDİĞİNİZ MESLEĞE YÖNELİN
`Mesleğin kıymetli ya da kıymetsiz
oluşu tamamen kişinin bölümünü sevip
sevmemesi ve bilerek tercih yapıp yapmamasına
bağlıdır. Bu nedenle hangi
alanı seviyorlarsa hangisinde ciddiyetle
ve şevkle çalışacaklarsa onu seçsin.
GELECEĞİN MESLEKLERİ
EKOLOJİ VE BİYOTEKNOLOJİ
Geleceğin mesleklerinin nonoteknoloji,
ekoloji ve biyoteknoloji etrafında şekilleneceğine
Şu
an hiç popüler gibi durmayan psikoloji,
siyaset, sosyoloji bölümleri gelecekte çok
popüler olacak. Şu an sanki puanı
yetmeyenlerin gittiği yer gibi görünüyor.
Bütün değişimleri toplumsal ve örgütsel
değişmeleri getirecek ve insan faktörünü
ön palana çıkaracaktır.
ÖNCE MESLEK SONRA ÜNİVERSİTE
Tercihinizi yaparken önce mesleğinizi
belirleyin, sonra hangi üniversitede
okuyacağınıza karar verin.
Aldığınız puan ve başarı sıralamasına
göre örnek bir tercih listesi
oluşturun ve bunu uzmanlarla
paylaşarak görüş alışverişinde
bulunun. Tercihinizi, teknik
konuların yanı sıra eğitim
alacağınız şehir ve yaşam koşullarını
da hesaba katarak yapın.
ÜNİVERSİTELERİN SUNDUĞU
İMKANLARI ARAŞTIR
Üniversitelerin sunduğu olanaklar,
adayların o üniversiteyi tercih
etmesinde en önemli etkenler
arasında yer alıyor.
Özellikle seçtiği üniversite
başka illerde bulunan adaylar
için en önemli sorun
olan barınma, adayların
üniversite seçiminde oldukça
etkili. Kredi ve Yurtlar
Kurumu`nun 2008-2009
eğitim - öğretim yılında
aylık yatak ücreti 75 YTL
ile 300 YTL arasında değişiyor. Özel
yurtların fiyatlarıysa, sunduğu imkanlara
göre aylık 100 YTL ile 1000 YTL arasında
değişiyor.
TERCİHTE EN ÖNEMLİ NOKTALAR
1) Hangi mesleği yapacağınıza karar
verdikten sonra, o meslekte çalışan kişilerle
görüş alışverişinde bulunun
2) Tercih edilmesi planlanan mesleklerin
gelecekteki iş bulma olanaklarını,
toplumsal statüsünü, kazancını ve çalışma
ortamını iyice araştırın. Bunların sizin
beklentilerinize uygun olup olmadığını
belirleyin.
3) Tercih yapılacak okulların önceki
senelerde kaç puanla öğrenci aldığına
dikkat edin.
4) Tercih yapılacak okulun fiziki ortamı,
sosyal olanakları, barınma imkanları
gibi hususları dikkate alın.
5) İl dışı tercihlerinizde, gidilecek
yere uyum sağlama, ulaşım,
barınma vb konuları iyice
araştırın.
6) Vakıf üniversitelerini
tercih ederken burslu, burssuz
vb özel koşullar göz önünde
bulundurun.
7) Elde edilen Y-ÖSS puanları,
yüzdelik dilimleri ve başarı sırasını
inceledikten sonra tercih edilecek
yükseköğretim programlarının koşulları
ile karşılaştırın.
8) Tercihlerinizi yaparken hem istek
hem de puan sırasına uygun olmasına
dikkat edin. Örneğin 4. tercihinizi kazanırsanız
`Keşke 7. tercihimi kazansaydım`
demeyeceğiniz bir sıralama oluşturun.
9) Kazansanız bile kaydolmayı düşünmediğiniz
hiçbir programa tercih listenizde
yer vermeyin.
10) Tercih edeceğiniz yüksek öğretim
programlarının özel koşullarını 2010
- ÖSYS kılavuzundan mutlaka okuyun.
İNTERNET ÜZERİNDEN
BAŞVURUDA DİKKATLİ OLUN
Tercihler başvuru merkezlerinden yapılabildiği
gibi internet üzerinden de yapılabiliyor.
İnternet üzerinden tercih yapacak
adayların çok dikkatli olması gerekiyor;
Başvuru merkezinden kılavuz aldıktan
sonra yüksek öğretim programlarını
ve koşullarını dikkatli bir şekilde inceleyin.
Yapacağınız tercihleri ve sıralarını
belirleyerek tercih formuna yazın.
.
Gönderen LÜTFİ zaman: 02:54 0 yorum
Etiketler: 2009 öss tercihleri; tercihlerde dikkat edilecek hususlar, 2010 ygs ve lys tercihleri; tercihlerde dikkat edilecek hususlar, öss başvuruları
2010 ÖSS
2010 ÖSS'de Çoklu Sistem Olacak
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2010 ÖSS’de düşünülen sistemde:" çok soru, çok sınav ve çok puan olacak "dedi.
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2010 ÖSS'de düşünülen sınav sistemi değişikliğinin ayrıntılarını Radikal'e açıkladı. Önceki gün, ÖSS sisteminde yapılacak değişikliklerin görüşüldüğü YÖK Genel Kurulu'na katılan Yarımağan, toplantıda üzerinde konuşulan rapor hakkında bilgi verdi. 2010 ÖSS KPSS ve 28 Şubat süreci öncesinde uygulanan üniversiteye giriş sisteminin bir karması haline gelecek. 2010 ÖSS iki aşamalı toplam beş oturumlu bir sınav olacak.
SORU VE DERS İÇERİKLERİ DEĞİŞMEYECEK: Bir oturuma sıkıştırılan sınav, birden fazla güne ve oturuma yayılacak. Ancak ne sınavda çıkacak sorularda bir değişiklik olacak ne de derslerde.
İKİ AŞAMA TOPLAM BEŞ OTURUM: Sınav iki aşamadan ve toplam beş oturumdan oluşacak. Nisan ayında yapılacak ilk sınava giren adaylar, orada belli bir başarı elde ederlerse ikinci kısımdaki oturumlara girmeye hak kazanacak. Baraj niteliğindeki ilk aşamada, öğrencinin Matematik, Fen, Edebiyat gibi derslerde temel bir bilgiye sahip olup olmadığı tespit edilecek.
İkinci kısımda, 'Matematik Sınavı', 'Fen Sınavı', 'Edebiyat Sınavı' ve 'Sosyal Sınavı' olmak üzere toplam dört oturum olacak. Bu oturumların her biri için bir gün ayrılacak. Toplam dört günde tamamlanacak oturumlar için Haziran ayının son iki hafta sonu, tarih olarak belirlenecek. Yabancı Dil Sınavı için ise altıncı bir oturum yapılacak.
HANGİ OTURUMA GİRECEĞİNİ ADAY BELİRLEYECEK: Hangi sınava gireceğine adayın kendisi karar verecek. Edebiyattan mezun olup matematik sınavına girenin sınavda başarılı olması zor olsa da bu konuda bir kısıtlamayla karşılaşmayacak. İsteyen bütün oturumlara girecek. Bu sistemde de ortaöğretim başarı puanının sınav puanlarına belli bir şekilde eklenmesi söz konusu olabilecek.
KPSS'Yİ ANDIRIYOR: Çok sayıda oturum, çok sayıda soru ve puan türü olması nedeniyle KPSS'yi andıran bir sistem olacak. Her fakültenin kendi öğrenci profilini belirlemesine olanak sağlanacak. Bir fakülte, biyoloji puanına daha ağırlık verecek, bir başka fakülte kimya puanına... Onların taleplerine göre puan türü belirlenecek.
MESLEK LİSELERİ: Meslek lisesi öğrencileri de sistem çerçevesinde istediği oturuma girebilecek. Meslek yüksekokuluna giriş eskisi gibi sınavsız olacak ya da birinci sınav sonuçlarına göre öğrenciler bu yüksekokullara yerleştirilecek.
Katsayı sürprizi
Radikal'in edindiği bilgiye göre 2010'da ÖSS'de yapılacak büyük değişikliğin yanı sıra 2009'da da bazı küçük değişiklikler yapılacak. 2009 ÖSS'de alan-alan dışı arasındaki puan farkı azaltılmaya çalışılacak. Buna göre mevcut sistemde Hukuk Fakültesi'ne girmek isteyen Fen bölümü mezunu adayın önündeki katsayı engeli, 2009'da yapılacak küçük düzenlemelerle biraz daha azaltılacak. Bunun için katsayı değişikliğine gidilebileceği gibi, puan hesaplamasında da yeni düzenleme yapılabilecek.
Sınavsız geçiş hakkı bitiyor
YÖK Genel Kurulu'na, meslek yüksekokullarının teknoloji fakültesine dönüştürülmesi ve bu okullara sınavsız geçişin kaldırılması da damga vurdu. YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, “Sınavsız geçişin 2009'da kaldırılmasına ilişkin kanun taslağı hazırladık.
Bu yıl bir geçici madde konulacak, kabul edilirse sınavsız olarak girebilen adaylar sınava alınacak. Meslek liselerinden gelenler, bir meslek yüksekokul programını tercih edince taban puanı aranmaksızın yerleştirilecek. Sınavsız geçiş mesleki eğitime itibar kaybettirmektedir” dedi.
Gönderen LÜTFİ zaman: 02:41 0 yorum
Etiketler: ÖSS, öss 2009;öss 2010; öss'ye hazırlık; öss'ye son iki ay kala ne yapmalı; öss ;
30 Nisan 2009 Perşembe
ÖSS'YE SON BİR AY KALA...
Sınavlara hazırlanırken son bir ayın çok kritik bir önemi vardır. Son bir ay sizin sınavı kazanıp kazanmayacağınızı belirleyen önemli bir süreçtir. Bu nedenle bu zamana kadarki çalışmanız ve denemeleriniz nasıl olursa olsun son vuruşunuz harika olsun.
Son bir ayı tamamen hızlı genel tekrara ve çok sayıda soru ve denemeye ayırmalısınız. Bu dönem artık yeni konu öğrenme dönemi değildir, bildiğimiz bilgileri tam bilme, netleştirme, kullanılabilir hale getirme dönemidir.Bu nedenle her gün bir deneme çözün.
Denemeleri, özellikle sınav saatine denk getirin ve sınav süresi kadar zaman ayırın.
Denemelerde yapamadığınız soruların çözümlerini mutlaka öğrenin veya konularını tekrar edin.
Deneme yapmaktaki amaç tam olarak “bildiğini neden yapamıyorsun” sorununa cevap aramaktır. Yani sınav performansınızı artırmaktır, sınavda ustalaşmaktır.
Bu dönemde mutlaka bol bol çıkmış soru çözün. Yapamadığınız soruların çözümlerini mutlaka öğrenin.
ÖSS ve OKS, bir maraton koşusudur ve farkı meydana getiren tur, en son turdur. Bu nedenle çalışma performansınızı son bir ayda en üst düzeye çıkartın.
Bu döneme kadar yapılan öğrenme, karmaşa aşaması içerisindedir. Yani, son bir aya kadar yaptığınız çalışmalar, zihninizde karmaşık bir düzen içerisinde bulunur. Bilgiler zihninizde adeta, yukarıdan, aşağıdan, sağdan sola uçuşur. Bilgiler tanıdık gelir, ama net olarak bilgiye ulaşmakta zorluk çekersiniz. Bu nedenle son bir aylık dönem bu karmaşık bilgileri netleştirme dönemidir. Daha farklı bir ifade ile bu dönem, bilgileri bilinçaltına atma dönemidir. Buna öğrenmede bilinçsiz yeterlilik dönemi denir.
Konuların genel resmini görebilmek, netleştirmek, daha oturmuş hale getirmek, bilgileri cilalamak bu dönemde gerçekleşir. Bu nedenle, bu süreye kadar bütün konuları bitirmiş ve soruları çözmüş olmalısınız yani noktayı koymuş olmanız gerekir. Bu süreye, çalışılmadık hiçbir konu bırakmamalısınız.
Bu dönemde, yeni konu öğrenmeye çalışırsanız panikleme sorunu ile karşılaşabilirsiniz. Çünkü, "Bu konuyu da çalışmalıyım, bu konuyu da öğrenmeliyim" diye konuların hücumuna uğrarsınız.
Son bir aylık dönemi, çok iyi değerlendirerek, denemelerde ve gerçek sınavda beklenin üzerinde artışlar sağlayan çok sayıda insanın mutluluğuna şahit oldum.
Son bir ayda yapılan bir günlük çalışmanın daha önce yapılan 10 günlük çalışmaya bedel olduğunu belirtmek isterim. Bu nedenle, son bir aydan önceki denemeleriniz düşük olsa da, kalan bu zamanda en üstün performansa çıkın ve son vuruşu iyi yapın, tam bir kamp düzenine girin.
Çalışma performansı ile ilgili önerimiz günde (okul veya dersane dahil) toplam 10 veya12 saattir. Öğleden önce 4, öğleden sonra 4, akşam 4 saat şeklinde çalışılabilir.
Örneğin, 8-12, 13-17, 19-23 saatleri rahatlıkla uygulanabilecek bir programdır.
Eğer dersanede ya da okulda 6 saat ders gördüyseniz üzerine 4-6 saat eklemelisiniz.
Tabii her 45 dakikada 15 dakika ara vermeyi unutmayın.
Gördüğünüz gibi önerdiğim program gayet uygulanabilir bir program. Hiç programımızda gece yarısı ya da sabah çok erken saatler ders çalışma yok. Çünkü bu dönemde hem enerjinizi hem de psikolojik dengenizi korumalısınız.
Bu dönemde çalışmanızı engelleyen her şeye ara verin.
Televizyon dizilerine, facebook"a, chat yapmaya, arkadaş muhabbetlerine, telefon muhabbetlerine, bilgisayar oyunlarına ara verin.
Çünkü sınav sonucunda en çok bunları yaptığınıza sevinirsiniz ve “iyi ki yaptım” dersiniz. Başarısız insanlar ise “hep keşke yapsaydım” derler.
Bu sınav sadece sizin sınavınız ve bu sınava sadece siz gireceksiniz. Sınavda size sizden başka kimse yardım etmeyecek.
Onun için motivasyon programlarımda hep televizyon dizilerine gönderme yaparak; “Sınavda size Polat Alemdar bir net bile yaptıramaz.” derim.
Başarısızlık ateşten gömlektir, sevgili doslarım.
Ve yarın şimdidir. Yarınımızı şimdiden yaparız.
Şimdi yaptıklarınız yarın alacaklarınız belirler.
Sonuçta sınavdan sonra kendi kendinize şöyle düşünürsünüz:
Evet uykusuz kaldım, gecemi gündüzüme kattım çalıştım, en yakın, en çok sevdiğim arkadaşlarımdan ayrı kaldım. Çok büyük zorluklar, çok büyük engeller aştım, çalıştım. Çok yoğun stresler yaşadım, hayattan tamamen koptum, çalıştım. Televizyondan, bilgisayardan her şeyden koptum, çalıştım....
Ve bunların hepsine değdi. Bunların hepsine değdi. İyi ki yaptım.
Bütün bunları düşünür, söyler ve hissedersiniz ve sevdiklerinizle başarınızı paylaştıkça kendinizi daha fazla değerli, başarılı, mutlu hissetmeye başlarsınız.
Bu sizin başarınız olacak. Bu uyumadığınız gecelerin, yapamadığınız tatillerin, bayramların, muhabbetlerin, gezemediğiniz zamanların, seyredemediğiniz dizilerin, maçların, eğlenemediğiniz saatlerin karşılığı olacak.
Kesinlikle ve asla ertelemeyin ve vazgeçmeyin.
Umudunuzu koruyun ve sadece yapabileceklerinize odaklanın. Sadece yapacağınız çalışmaya odaklanın. Sizin üzerinize düşen görev, elinizden gelinin en iyisini yapmaktır. Elinizden gelinin en iyisini yapın ve gerisini boş verin...
Son bir haftanızı özellikle yakın hafıza-ezber bilgiler içeren derslere ayırın. Bu derslerden iyi net çıkarmanın püf noktası, son bir haftada bu derslere bir defa daha çalışmaktır. Bu dersleri yakın hafızanıza yüklersiniz ve sınavda da tıkır tıkır kullanırsınız. Bu size önemli bir fark kazandıracaktır.
Muhammet Ali"nin bir sözü ile noktalıyorum:
Antrenmanlarım çok yoğun ve yorucu geçer. Buna rağmen hep rakiplerimden daha fazla antrenman yaparım. Zaman zaman içimden bir ses :"Tamam yeter artık vazgeç" der. Ama “Asla vazgeçme, devam et ve şimdi sıkıntı çek hayatın boyunca bir şampiyon olarak yaşa” derim.
Lütfi KARAMANOĞLU
Gönderen LÜTFİ zaman: 08:39 0 yorum
Etiketler: ÖSS'YE SON BİR AY KALA...;öss ; ne yapmalı; öss 2009; öss 2010; son bir ay kala;